Hem annem hem de babam mimardı. Hayli yoğun bir çalışma hayatları vardı. Benim de çocukluğum büyük ölçüde ya onların ofisinde ya da evimizde gelişen mimarlık konuşmaları içinde geçti. O dönem çoğu annemle babamın arkadaşı olan mimarların kendi aralarında yaptıkları sanat ve mimarlık tartışmalarının beni olumlu yönde etkilediğini ve hayli küçük sayılabilecek yaşta bu alanlara merak sardığımı hatırlıyorum. Bir ara gönlüm pilotluk ya da otomobil yarışçılığı gibi dallara kaysa da mimarlık benim için neredeyse kaçınılmaz bir alandı.
Gündeme gelen her yeni projenin ofis içindeki tasarım ekibi için bir tür anlama, öğrenme ve içselleştirme süreci içerdiğini söyleyebilirim. Her projenin ayrıştırıcı özelliklerini keşfetmek, içinde yer aldığı bağlamı tüm veçheleriyle değerlendirmek ve her yeni durum için spesifik sorular üreterek çözüm şekillerini ortaya koymak önemlidir. Bu sürecin bizim için hayli meşakkatli ve sancılı olduğunu söylemem yanlış olmaz. Yani ben aslında tasarıma ilham veren herhangi bir unsurun öyle birdenbire gökten zembille ineceğine inananlardan değilim. EAA ofisinde uzun araştırmalar, okumalar ve tartışmalar sonucunda ortaya çıkarılan zihinsel kurgu, bir sonraki aşamada yine büyük bir titizlikle ete kemiğe bürünür. Bu dönemde mimari ekip dışındaki danışmanların ve mühendislerin devreye girmesi ve kendi disiplin alanları çerçevesinde projeye gereken katkıyı koyması önemlidir. Ancak süreç boyunca mimarın bir tür orkestra şefi gibi projenin tüm paydaşlarını koordine etmesinin tasarımın başarısı için elzem olduğunu vurgulamak isterim.
Teknoloji mimarlik alanının ve dolayısı ile yapı sektörünün ayrılmaz bir parçasıdır. Gerek araştırma ve sentez, gerek projelendirme ve gerekse inşaat aşamasında farklı çerçevelerde devreye girer. EAA’nın kurulduğu ilk günden beri uluslararası proje alanındaki teknolojik gelişimi yakından izlediğimizi ve bu bağlamda içinde yaşadığımız coğrafyada öncü bir rol aldığımızı söyleyebilirim.
Teşekkür ederim. Esasen sanat ve mimarlık alanlarının birbirinden farklı kaynakları olduğunu düşünüyorum. Mimarlık tanımı gereği belirli bir müşteri için, belirli bir maddi kaynak kullanılarak inşa edilecek olan bir yapının ya da bir fiziksel çevrenin tasarım faaliyetini içeren bir hizmet alanıdır. Sanatın ise her durumda kendi nesnesini yapımından önce ısmarlayan belirli bir müşteriye ihtiyacı yoktur. Öte yandan ortaya çıkan ürünün faydalı ya da işlevsel olması gibi bir ön koşul da olmayabilir. Tam da bu nedenle mimarlık alanına göre sınırlarının çok daha belirsizleşebildiği ve onu icra eden için çok daha özgür bir alan olduğu iddia edilebilir. Ancak mimarlık ve sanat alanlarının yolları özellikle nitelikli üretim süreçlerinde pek çok kez kesişir. Bu iki alan birbirinden istifade eder, hatta çoğu kez yoğun bir biçimde beslenir.
Bizim yaptığımız mimarlığın sanatın pek çok dalı ile yakından ilişkili olduğunu söyleyebilirim. Bazen bir mimari aydınlatma meselesini tartışırken 19. Yüzyıl klasik resim sanatına, kimi kere bir yapının uzak mesafeden algısı hakkında konuşurken son dönemde ortaya konan land art örneklerine doğru gider; bazen de bir projenin entelektüel omurgasını oluştururken edebiyat alanının diyalektik mecralarına yöneliriz.
Konut mimarisi ile otomobil mimarisini birbirinden ayıran en önemli unsurlardan biri mobilite olmalı. Ayrıca birinin tek defaya özgü olarak tasarlanıp inşa edildiğini, diğerinin ise istisnaları bir kenara koyarsak seri üretim yöntemleri ile imal edildiğini söyleyebiliriz. Bu çerçevede her iki tasarım nesnesi arasında ciddi bir teknolojik fark olduğunu unutmamak gerekir. Konut, içinde bulunduğu bağlama oturur, oraya yapışır ve ister istemez onun ayrılmaz bir parçası olur. Dünyadaki en ucuz iş gücü ile ve olabilecek en ilkel yöntemlerle inşa edildiğini söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Otomobil ise tam tersine sürekli olarak hareket edecek ve yer değiştirecek bir nesne olarak tasarlanır. Bu süreçte aracın aerodinamik yapısından üretim tekniklerine kadar konut tasarımında pek de öne çıkmayan ölçütler devreye girer. Üstelik özellikle son dönemde ortaya çıkan teknolojik üretim bantları ve kalite kontrol sistemleri sayesinde kusursuzluğa çok yakın ürünler elde etmek mümkün hale gelmiştir. Böyle bir presizyonu bugün herhangi bir konut üretimi için hayal etmek bile zordur. Ancak neticede ürünün özellikleri ne olursa olsun nitelik unsuru farklı mecralardaki tasarım fenomenini birbirine bağlar. Ehil bir göz ve temiz bir zihin, nitelikli bir konut tasarımı ile nitelikli bir otomobil tasarımının ortak özelliklerini keşfetmekte zorlanmayacaktır.
Evet, daha önce de özetlemeye çalıştığım mimari üretim süreçleri içinde en sancılı ama aynı zamanda da en zevkli olanlardan biri her yeni projede üzerinde titizlikle çalıştığımız ilk aşamadır. Projenin entelektüel omurgası ya da başka bir deyişle zihinsel izleği tam da bu aşamada su yüzüne çıkar. Bu kurgu, bazen yapının içinde yer aldığı alanın topografik ya da iklimsel özellikleri, bazen çevresindeki mevcut yapıların kimlikleri, kimi zaman da bağlamın politik iklimi üzerinden şekillenen bir hikaye olarak ortaya çıkar.